Kayıtlar

Nisan, 2017 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

EDEBİYATIN YOK OLUŞ SÜRECİ

Günümüz teknoloji şartlarından dolayı insanlarımız kitap okuma alışkanlığını bırakıp bu ihtiyaçlarını internet üzerinden e-kitap okuyarak karşılıyorlar.Bu da piyasanın internet üzerine yoğunlaşmasına neden oluyor.Bu yüzden insanlar internet üzerinden okudukları kitapların basma kalıp cümlelerini ezber yaparak kendileri internet üzerinden kitap çıkartmaya başlıyorlar.Gerek günümüz teknoloji şartları gerekse internete artan meraktan dolayı insanlar edebiyat dergilerini veya edebiyat üzerine yoğunlaşan yazıları okumadan verimsiz kitaplar çıkartıyorlar.Bu da edebiyat dünyasının gelişmemesine neden oluyor.Bu yüzden insanlar kitap alıp okumaktan veya dergi alıp incelemekten ziyade piyasanın ve ekonominin mağduru olup cahiliyete doğru gidiyorlar.Artık günümüzde bahsettiğimiz internet sitelerinden dolayı binlerce verimsiz kitap basılıp yayınlanmakta.Bunlar "çerez kitap" diye adlandırılıp piyasaya katkı sağlarken insanların düşünme yetkilerini kaybetmesine neden oluyor.Bu yüzden edebi...

Kariyer Planlanırken Tek Kriter Para Mı?

Resim
Rahat ve mutlu yaşamanın yolu, iyi bir gelirden geçiyor. Ancak bu gelire ulaşmak, dikkatli bir kariyer planlaması ve biraz da sabır gerektiriyor. Özellikle iş yaşamına yeni adım atanların kendi özelliklerini, yetkinliklerini ve bu özelliklerin iş yaşamındaki değerini iyice anlaması gerekiyor. Geçtiğimiz günlerde ulusal bir gazetede yayınlanan, üniversite öğrencileri arasında yapılmış bir araştırmaya göre gençlerin önem verdiği konular arasında ilk iki sırayı para ve iyi bir kariyere sahip olma isteği alıyor. Aynı araştırmanın 1970′li yılların ortalarında yapılmış bir benzerindeyse ilk sıralarda aşk, özgürlük, topluma yararlı olma gibi daha soyut kavramların yer aldığı görülüyor. Değişen değerler, iş dünyasına yeni adım atan gençlerin hedeflerine ve kararlarına da yansıyor. Son otuz – kırk yılda paranın hızla önem kazanmasına paralel olarak kariyer planlarken “iyi bir maaş” hedefi de eskisinden daha etkili olmaya başlıyor. Bu tabii ki haklı ve mantıklı bir istek ancak ...

Tüm Suç Hitler'in Miydi?

Resim
  Adolf Hitler. Bildiğiniz gibi kendisi 2. Dünya Savaşı'nı çıkaran Alman Führer oluyor. Hani şu "vine"lerde dalga konusu olan "garip" bıyıklı herif. 10 yaşında bir ortaokulu öğrencisinin de bildiği kadarıyla Hitler, Alman Yahudileri'ne karşı soykırım yapmasıyla ünlü. Tabii ki hiç bir türlü soykırımı desteklemiyorum ancak o kadar kişiyi sırf kafası estiği için öldürmüş olamaz ya.   Hitler, 20 Nisan 1889'da Avusturya'da doğdu. Babasından kaynaklanan zor bir çocukluk geçirdi. Büyüdüğünde sanata ilgiliydi ancak babası onu memur olarak görmek istiyordu. Ama o sanatı seçti. Yaptığı (bence harika olan) resimlerine rağmen bir türlü sanat okulu okuyamadı. (Hitler'in yaptığı bir yağlıboya çalışması.) Zor zanaat geçiniyordu. Sokaklarda kalıyor ve evsizlerden durmadan "Yahudiler halkı soyuyor." lafını dinleyerek günleri geçiyordu. Devamında başlayan 1.Dünya Savaşı'na asker olarak katıldı. Cephede Foxy isimli çok sevdiği bir köpeğe bak...

Araf'ta

 Ne mutlak dindarlığa ne de mutlak akılcılığa dahil olmak istemeyenler için bir başka yaklaşım, yeni bir varoluş şekli yok mu acaba?Bir üçüncü yol mesela. Kim bilir?  Beş duyumla kavradığım şeylerden ibaret olduğuma kaniyim.Öyleyse ben nerdeyim? Kimileri gibi ellerimle sımsıkı tuttuğum bir dinim ya da kendimi yalnızca onun varlığına adadığım bir ilmim yok. Müteredditim belki de. Herkes kendinin ne olduğunu değil başkasının ne olması gerektiğini düşünüyor. Galiba Rab rengarenk,binlerce parçası var. Kimine sorsan,sevgi,merhamet,rahman dolu ; kimine sorsan öfkeli, mesafeli, kahredici. Bence  Tanrı bir lego seti. Herkes kendine göre inşa ediyor sanki. Peki ya münkirlik? Tanrı algısını bir hiçe saymak, dünyada meydana gelen her şeyin;her politik,sosyal,siyasi olguları bir varlığa(Tanrıya)bağlamak bu kadar basit midir. Eğer öyleyse bunun dindarlıktan ne farkı vardır ki? Sahiden bir gayesizlik uğruna ve yahutta hakikati bulma uğruna mı yarattı Rab bizi? Her duygunun her maneviy...

TEOG TAVSİYELERİ 2017

TEOG 2. Dönem Sınavı 26 Nisan 2017 09:00 Türkçe, 10:10 Matematik, 11:20 Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 27 Nisan 2017 tarihli oturumları 09:00 Fen ve Teknoloji, 10:10 T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük, 11:20 Yabancı Dil TEOG 2. Dönem Sınavında öğrencilere her oturumda 20 soru sorulup 40 dakika süre verilecek. Strese girmeyin, güzel uyuyun, sağlıklı beslenin, hayatın sonu değil gibi psikologların görsel ve yazılı medyada devamlı anlattıkları şeylerden bahsetmeyeceğim. Ben sizlere sınav öncesinde, sınavda, sınav aralarında ve sınavdan sonra doğru yaptıklarımı ve yanlış yaptıklarımı tecrübelerime dayanarak paylaşacağım. SINAV ÖNCESİ; 1- SOSYAL MEDYAYA GİRMEYİN Öncelikle son birkaç gün kala sosyal medyaya hiç girmemeye çalışın. Özellikle WhatsApp gruplarınızı kapatın. Orada yazılanlar beni strese sokup özgüvenimi yitirme noktasına getirmişti. O an için bilmediğiniz bir soru ya da konu hakkında paylaşım olunca “ben yeterli değil miyim?” sorusunu ...

Kitlesel Yok Oluşlar

Merhaba. Bu yazımda kitlesel yok oluşlardan bahsetmek istiyorum. . Kitlesel Yok Oluş Nedir Dünya üzerindeki tür sayısının ani düşüşüne kitlesel yok oluş denir.  Dünya üzerindeki tür sayısının yıllara göre grafiğine bakılarak, şimdiye kadar 5 kitlesel yok oluş olduğu belirlenmiştir.  Sıralamaları, yaşandıkları tarihlere göre şöyledir: 1-Ordovisyen Yok Oluşu: 445 Milyon yıl önce gerçekleşen üçüncü en büyük kitlesel yok oluştur. Çoğunluğun deniz canlılarından oluştuğu o dönemde Dünyadaki kimyasal dengenin bozulması ve karbondioksit seviyesinin düşmesi sonucu Buzul Çağı başladı. Yüz binlerce yıl süren Buzul Çağı sonucu dünya üzerindeki canlı türlerinin %60 ila %70 arası yeryüzünden silindi. 2- Devoniyen Yok Oluşu: 360 Milyon yıl önce gerçekleşen, yaşamın büyük bir bölümünü bitme noktasına getiren bir yok oluştur. İklim değişikliği sonucunda küresel bir Buz Devri başlamıştır. Bu felaket sonucu en çok su altı yaşamı etkilenmiştir. Bu yok oluş birkaç milyon yıl sür...

EĞİTİMLİ MUASIR GENÇLİK

    Bir devletin eğitime göre daha çok destekleyeceği , yatırım yapacağı bir dal olursa , o ülkede kaçınılmaz bir son meydana gelir. Biz ve gelecek nesiller için eğitım doğru ve hak edilen bir seviyede tutulmalıdır.    Gençler bir ülkenin gelişip büyümesinde önemli bir rol oynar. Mustafa Kemal Paşa zamanında Türk milleti ülkenin bayındır hale gelmesi için büyük mücadeleler verdi, ülkenin kaderini degistirebilecek inkılaplar yaptı. Fakat  günümüz zamanında yeni inkılaplara ve yeni düşüncelere ihtiyacımız var. Bunu da EĞİTİMLİ gençlikten başkasının yapması söz konusu değildir.    "Peki gençlere nasıl bilgiler vererek eğitimli yapabiliriz ? ". Bence onlara günümüzden fazla bilgi vererek eğitimli yapamayız. Şu an ki derslerimizle gençleri sadece BİLGİLİ yapıyoruz. Onlara asıl eğitimi okula başladıkları günden beri milli değer kavramini kavratarak verebiliriz. Milli değersiz gençlik ülkemize ne kadar yarar sağlarsa sağlasın , milletlerarası küçük bir kr...

TINKER TAILOR SOLDIER SPY FİLM İNCELEMESİ

Resim
James Bond, Jason Bourne, Jack Bauer… Bunlar günümüzün casus film veya dizilerindeki ünlü kurgusal karakterler. Bana soracak olursanız bu karakterleri CASUSLUK kategorisine almam -Bourne hariç-.  Mesela James Bond benim gözümde Fox dizilerindeki her şeye sahip şımarık zengin çocuğunu andırmaktadır. Jack Bauer -24- ise Polat Alemdar’ın ABD şubesi gibidir. İçlerinden en düzgün olanı ise Jason Bourne’dur -Geçmişi Olmayan Adam-. Çünkü onun eline imkanlar verilmez, Bourne bu imkanları kendi yaratır. Bugün inceleyeceğimiz film ise her ne kadar “kutu kutu pense”yi andıran bir ismi olsa da, kelimenin tam anlamıyla günümüzdeki filmlere meydan okumaktadır . ANA HİKÂYE Control (John Hurt), Jim Prideaux’u (Mark Strong) taraf değiştirmek isteyen Macar generalle konuşması için Budapeşte’ye gönderir. Fakat Control’ün asıl amacı general değil, generalin İngiliz istihbaratındaki köstebek hakkında bildikleridir. Bu sahneden sonra Prideaux Budapeşte’ye gitmiştir, burada generali beklerk...

Maskeli Balo

 MASKELİ BALO      Anlamıyorum .Biz insanlara zarar veren onca şey varken nasıl oluyor da hala ayakta kalabiliyoruz? Ve umut nasıl bitmiyor içimizde? Uçurum kıyısında olup da, uçarak denizi izlemeyi düşlemek gibi. Maskeli baloları severim. Anlam çıkarmak çok kolay. Maskeye gerek yok. Herkes olduğu gibi gitse yeter. Yüzler tanınacak halde değil. Bakılacak halde değil.           Hayat böyle bir şey. Uzaktan her şey yolunda gibi duruyor. Öyle de zaten. Doğru görüyorsun. Aynalar korku filmini andırıyor. İngilizcesi çok daha ürkütücü. Halimize şükretmek lazım. Şükreden insanlar daha uzun yaşarlarmış. Bende yaşam koçlarından duydum.   Rüyamda görmüştüm galiba öyle hatırlıyorum. Havalar gerçekten çok sıcak. Barajlar kurumaya yüz tutmuş. Zekamızın çok azını kullanabiliyormuşuz. Sanırım sorun burada. Yaradılışta problem olduğu zaman yapacak bir şey kalmıyor. Ölümü çaresiz bir bekleyiş. Bugün biraz daha yaklaştım. Sabrediyorum...

YABANCI DİL ÖĞRENMEK

Resim
 Dil öğrenmek için bir çoğumuz dil kurslarına ya da bunun gibi etkinliklere katılmışızdır.Ama neden yıllarca okullarda yabancı dil öğrenmemize rağmen pek bir işe yaramıyor?Yabancı dil kurslarında okuma,dinleme,yazma ve konuşma olmak üzere dört beceri üzerinde duruluyor.Ama sen hangi yöntemi seviyorsan onunla öğrenmelisin.Film izlemek,müzik dinlemek,ilginç deneylerden veya oyunlardan.Bu senin için en hızlı yol olacaktır.Bir de en hızlı yabancı dil öğrenen üç insan tipi biliyorum.Kapalıçarşı'daki satıcılar,küçük çocuklar ve Kapalıçarşı'da birşeyler satmaya çalışan küçük çocuklar.Peki ama neden?Çünkü onlar korkusuzlar yani hata yapmaktan çekinmiyorlar.Aynı zamanda konuşuyorlar yani insanlarla iletişim kuruyorlar.Kısaca korkusuzca konuş yani KOKO tekniği. Bu teknik sayesinde bir yılda tam dört dil öğrenen insanlar var.Her üç ayda bir gittikleri ülkenin dilini öğreniyorlar ve korkusuzca o ne der bu ne der düşünmeden anlamaya çalışıyorlar.Kısaca gidebiliyorsanız dilini öğren...

Oak Adası

Resim
   1795 yılında 16 yaşında olan Daniel McGinnis Mahone Körfezinde bir adaya çıktı. Şans eseri çıktığı bu ada tamamıyla meşe ağaçlarıyla kaplıydı. Bir patikayı izleyip bir açıklığa ulaştı. Geniş alanın ortasında tek bir meşe ağacı vardı. Ağaca yaklaşınca ağacın aynında bir kuyunun olduğunu ve ağacın dalında ip izleri olduğunu gördü. Define bulduğunu düşünen McGinnis oturduğu kente geri döndü. Ertesi gün iki arkadaşıyla adaya geri dönen McGinnis kuyuyu kazmaya başladı. 9 metre aşağıya kazdıktan sonra meşe bir platform ile karşılaştılar ve bu işin kazma kürekle olmayacağını anlayan grup yardım almak için kente geri döndü.          Adaya ancak 9 yıl sonra geri dönebilen üçlü kazıya başladı. 9 yıl boyunda kuyuya el sürülmemişti. Ekip 12 metre derinlikte başka bir meşe platformla karşılaştılar. Bu platform macunla kaplanmıştı. 15 metrede bir karşılarına çıkan kömür tabakasını kazdıktan sonra, bir başka meşe platforma rastladılar. Bu kez platformun yarık...

Tractatus Logico-philosophicus

Tractatus Logico-philosophicus Tüm askerler gibi ayağa kalkıp koşması gerekirken savaş alanın ortasında oturmuş ne yazıyordu? Hayır, o adam delirmemişti. Etrafında vızıldayan şarapnel parçalarına rağmen yazıyordu, çünkü bekleyemezdi. O deftere yazdığı şeyler sonraya bırakılamayacak kadar önemliydi. Kelimeler zihninde şekillendiği anda yazmak zorundaydı. Bir saniye bile geciktiremezdi. Hayatını tehlikeye atacak kadar önemli olan şey neydi? Diğer askerler gibi ayağa kalkıp koşması gerekirken orada durmuş ne yazıyordu? Tractatus Logico-philosophicus. 20. Yüzyılın en önemli kabul edilen felsefi çalışması. Ludwig Wittgenstein adlı bu asker düşünce sınırlarını yeniden belirledi. Çözmek istediği tek bilmece, aslında şuydu; Gerçeği bilebilir miyiz? Tarih boyunca  tüm düşünürler kimsenin aksini ispat edemeyeceği mutlak gerçeği aradılar. Wittgenstein ise gerçeğe ulaşmak için matematiksel mantık kullandı. Evrensel bir dil olmasından öte, sonucuna insanın etki edemeyeceği kadar kesin başka ...

Gözler ve Sözler

    Gözler her zaman doğru söyler derler. Doğru olabilir mi?     Düşünün bir kere! Gün içinde sürekli konuşuyoruz, bir şeyler anlatıyoruz , bir şeyler dinliyoruz. Peki birini dinlerken gözlerine baktınız mı hiç? Ona koşulsuz şartsız inanabildiniz mi, bir kerecik olsun? Emin değilim! Herkes bilir sonuçta insanlara inanmak kolay değildir... Bizi hep üzen, karanlıklara iten, yarı yolda bırakan onlar değil mi? Bu yüzden hep şüphe duyarız.Hep sorma ihtiyacı duyarız doğrusunu. Karşımızdakine, kendimize. Oysa gerek yoktur buna. Dediğim gibi insanlar çoğu zaman yalan söyler. Bunu yaparken kendilerini, sizi, ağızlarını kontrol edebilirler. Ama bir şeyi atlarlar hep. Unuturlar onu. Oysa öyle bir şey vardır ki yalan söylemeyi hiçbir zaman beceremez ve sizi hep ele verir. Hayatta güvenebileceğiniz tek şeydir. Gözler... Sözlerden çok daha değerlidir aslında. Kelimelerden çok bakışlarınız daha çok şey ifade eder karşınızdaki için. Birini sevdiğinizi söylerken niye bu kadar zorla...

KEŞKE...

Keşkelerle doludur hayat. Hep bir isteğimiz vardır hayattan. İsteklerle, arzularla yaşarız. Yaşarız ya da yaşamaya çalışırız. Keşke deriz, keşke daha farklı olsa... Farklı olması umuduyla tutunuruz yaşama. Yaşam da budur zaten. Bu böyle devam eder. Sürekli isteriz, her şeyi isteriz. Nankördür insanoğlu, elde etti mi birini hemen başlar keşkelemeye. Keşke der sürekli, keşke daha iyi olsam, en iyisi ben olsam... Ama bilmez ki iyi ne demek. Kime göre iyi? Sana mı, bana mı?.. Sen de dersin keşke, ben de derim. Çünkü insan hiçbir zaman olduğu yeri beğenmez. Hep olmadığı yerdedir gözü. Kişi, bulunduğu yerde "iyi" olmak için çabalamalıdır bence. Olmadığı yerde olabilmek için değil. Sonra keşke der durur... Keşke insanlar ölmese, keşke insanlar aç kalmasa, keşke insanlar iyi olsa, keşke insanlar adaletli olsa, keşke insanlar mutlu olsa, keşke insanlar empati kursa, keşke insanlar birbirlerine değer verebilse, keşke bütün canlılar düzgün yaşayabilse hayatlarını, keşke, keşke, keşke....

EĞİTİMLİ KUKLALAR

Resim
            Okulda kendimi bir insandan ziyade ruhu ele geçiril miş bir kukla gibi hissediyorum. Özgürlüğüm başkalarının avuçları içerisinde çırpınıyor. Sanki duvarlar tuğladan değil, yasaklardan örülmüş gibi geliyor bana. Bu yüzden de derslere hiç mi hiç merakım yok. Yalnızca ben düşünmüyorum bunları. Pek çok insandan da aynı şeyleri işittim, pek çok insanın da aynı şeyleri yaşadığını gördüm. Halbuki bu böyle olmamalı. Öğrenmek için merak etmek gerekir. Gerçi bizden de bir şeyleri öğrenmemiz pek beklenmiyor gibi. Her şeyi hafızamızın bir köşesine geçici olarak yerleştirmemiz bekleniyor. Yani ezberlememiz. Her an bir şeyler için yarışa zorlayan bu sistemde öğrenim gören kişinin insan olduğu unutulmuş. Tabiri caizse hipodromdaki yarış atıyız.            Atatürk ile yapılan bir röportajda, Atatürk'e ''Cumhurbaşkanı olmasaydınız ne olurdunuz?'' diye soran gazeteciye Atatürk'ün cevabı: ''Ma...

YAPBOZLAR

Yapbozlardan bahsetmek istiyorum. Çok parçalı da olabilirler az parçalı da. Yapbozlar hayatlarımıza, yaşadıklarımıza benzer. Önemli olan parçaları birleştirebilmektir ama o parçalardan biri kaybolmuşsa, kırılmışsa eğer yapbozunuzu tamamlayamazsınız. Bazı kişiler, bazı işler böyledir. Evet bunlar herkes için faklıdır ama herkes için vardır köşeyse hemen fark edersiniz ama diğer türlü fark etmeniz zorlaşır. Umarım parçalarınızı kaybetmezsiniz.DOĞRU parçaları yanyana getiremezseniz uzun süre uğraşmak zorunda kalırsınız. Bu yüzden doğru parçaları bulmanız önemlidir. Hayat da böyledir. Eğer sizin için doğru arkadaşlıkları, kariyeri vs. bulamazsanız, Hayatınızı kolay kolay oturtamazsınız. Yapboz yaparken genellikle köşeler, daha sonra kenarlar, en son iç kısımlar tamamlanır genellikle. Önce sizin için olmaazsa olmazları sizin için belirleyici şeyleri alın hayatınıza her şeye herkese olduğu kadar değer verin. Gittikçe tamamlanacaktır yapbozunuz. Renkler ortaya çıkacaktır. Eğer olmayan par...